Mekke’de Ziyaret Edilecek Yerler

Kabe

Allah’ın evi Kabe-i Muazzama, tüm müslümanların en kutsal mekanı ve kıblesidir.

Allah’ın (c.c.) Evi Kabe’de bugün yapılan ibadetler, önce meleklerin tavafı ile başladı. Meleklerin ibadeti, ilk insan Hz. Adem ile Hz Havva’nın “Cenneten Dünya”ya ve daha sonra Kabe’ye uzanan yolculuklarına kadar sürdü.

Kabe, ilk Peygamber Hz. Adem tarafından inşa edildi. Kabe’ye yolculuk Hz. Adem ve Hava ile başladı. Bu yolculuk Nuh Tufanı’na kadar devam etti. Nuh Tufanı’nın ardından Kabe, Hz. İbrahim tarafından yeniden inşa edilecekti. Allah, Elçisi Hz. İbrahim’e, hanımı Hz. Hacer ve oğlu Hz. İsmail’i Kabe’nin bugün bulunduğu yere bırakmasını emretti. Hz. İbrahim eşini ve çocuğunu Allah’a emanet edip geri döndü.

Üzerinde hiçbir bitki örtüsü bulunmayan demirden dağların ortasındaki vadide, Hz. Hacer ve bebeği Hz. İsmail’den başka bir canlı yoktu. Hz. Hacer bebeği için su ararken, Hz. İsmail’in topuklarını vurduğu yerden, günümüze dek hiç eksilmeden devam edecek olan “Zemzem” fışkırarak akmaya başladı. Allah’u Teala İbrahim (A.S.) Kabe’yi, Hz. Adem’in temelleri üzerine yeniden inşa etmesini emretti.Bu emir üzerine, Hz. İbrahim Urfa’dan Filistin’e ve oradan da Hicaz’a gitti.

Kabe’nin bugünkü projesini Cebrail Aleyhisselam, Hz. İbrahim’e teslim etti. Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail, Kabe’yi birlikte inşa ettiler. baba usta, oğul da yardımcısıydı.
Peygamber Efendimiz “Cennet Yakutu” olarak isimlendirdiği “Hacer-ül Esved” taşı, Hz. İbrahim tarafından tavafa başlama yerinin işareti olarak Kabe’ye ilave edildi. İnşaat tamamlandığında Allah-u Teala, Hz. İbrahim “Benim sesimi bu vadide kim duyar Ya Rabbi!..” dedi. Allah “Ey İbrahim insanları davet etmek senin görevin, onu duyurmak ise bana aittir!.. Sen davet et!…” diye emretti. Hz. İbrahim Kubeys Dağı’na çıktı ve oradan insanoğluna seslendi: “Ey insanlar Rabbbinizin davetine icabet edin.” Milyonlarca müslümanın “Kutsal Topraklara yaptığı Hac yolculuğu” Kubeys Dağı’ndan halka halka bütün dünyada yankı bulan işte bu davetle yeniden başladı.

1- Kabe : Hz. Adem tarafından yapılan yeryüzünün ilk mescidi olup, Nuh Tufanı’nda yıkılmıştır. Hz. İbrahim tarafından tekrar inşa edilen Kabe’nin son imarı 1629 yılında 4. Murad Han tarafından yaptırılmıştır.

2- Rükn-ü Yemani : Kabe’nin Yemen’e bakan köşesşne verilen isimdir. Peygamberimiz tavaf sırasında bu köşede durup, köşeye dokunarak dua ederdi.

3- Hacer-ül Esved : Cennet’ten gelen bir taş olup, Hz. İbrahim tarafından  Ebu Kubeys Tepesi’nde bulunmuştur. Hacer-ül Esved her şavt sonrası selamlanmaktadır.

4- Mültezem: Kabe’nin kapısı ile Hacer-ül Esved arasına denir. Peygamberimiz burada yapılan duaların reddedilmeyeceğini beyan etmiştir.

5- Altınoluk : Kabe’nin damında biriken suları boşaltan bu olup Hatim Avlusu’nun üzerindeki duvarda bulunur.

6- Hufre-i Muaccin: Kabe’nin Irak tarafına bakan köşesi olan Rükn’ü Iraki’de bulunan çukura denir.

7- Hicr-i İsmail: Kabe’nin yanında Altınoluk’un altında kalan ve bi avlu duvarı ile çevrili kısımdır. Kureyş Kabe’nin inşaatı sırasında malzeme yetersizliğinden Kabe’yi olduğundan daha küçük yapmıştır. Dışarda kalan kısmı da duvarla çevirmişlerdir. Bu yüzden Kabe’nin içi olarak kabul edilir. Rivayete göre Hz. Hacer ve Hz. İsmail’in kabirleri de buradadır.

8- Makam’-ı İbrahim : Hz. İbrahim’in Kabe inşaatı sırasında üzerine çıktığı ve ayak izlerinin bulunduğu taştır. Taş bir muhafaza içinde Rükn’ü Yemani ve Rükn’ü Iraki arasında durmaktadır.

9- Zemzem Kuyusu : Kabe’nin kapısının çaprazında bulunan bu kuyu, oplu Hz. İsmail’e su ararken Allah’ıbn bir lütfu olarak hz. Hacer tarafından bulunmuştur. Peygamberimizin müjdesiyle kim ne niyetle içerse o derde deva olmaktadır.

10- Miraç Sütunu : Rivayetlere göre, Efendimiz amcasının kızı Ümmü Hani’nin evinde iken Mirac’a yükselmiştir. Yavuz Sulan Selim Han revakların altına gelen bu kısma kırmızı granitten bir sütun yerleştirmiştir. Bugün hala aynı yerde durmaktadır.

11- Abbasi Revakları: Kabe’nin etrafındaki tavaf alanı (metaf) son kez Abbasi halifesi Mehdi tarafından genişletilmiş ve etrafına üç sıra halinde mermer sütunlu revaklar dikilmiştir. Bugün tavaf için aynı alan kullanılmakta olup revak sütunları orjinal haliyle durmaktadır.

12-Osmanlı Kubbeleri : Abbasi revaklarını nahşap olan çatıları Osmanlı Padişahı 2. Selim’in emri ve Mimar Sinan’ın gözetimiyle soğan kubbeyle kaplatılmıştır.

13-14- Safa ve Merve Tepeleri : Hz. Hacer annemizin, Hz. İsmail’e su bulmak için aralarında 7 kez gidip geldiği tepelerdir. Bugün hacılar aynı şekilde Sa’y ibadetini gerçekleştirir.

15- İbn-i Erkam’ın Evi : Safa Tepesi’nin 8 m kadar sağ tarafında bulunan bu ev ( Dar-ül Erkam) İslam’ın ilk yıllarında Efendimizin yeni müslümanlarla gizlice buluştuğu mekandır.

16- Babü’s-Selam : Peyghamberimizin Mekke’ye ilk gelişlerinde Mescid-i Haram’a girerken kullandıkları kapıdır. Bu kapıdan Mescid-i Haram’a girmek sünnettir.

17- Peygamberimizin Evi : Hz. Hatice ile izdivacı sonrası Efendimizin yaşadığı bu ev Hicret sonrasında Hz. Ali’nin kardeşi tarafından satılmıştır. Hz. Muaviye döneminde tekrar satın alınarak korunmuş, Osmanlılar döneminde mescid olarak hizmet vermiştir. Hz. Fatıma’nın doğduğu bu ev, Merve Kapısı’nın 10 m ilerisinde olan bu ev bugün mevcut değildir.

ARAFAT

Hac esnasında Arafat’ta vakfe, bütün dünya müslümanlarını temsilen gelen heyetlerin oluşturduğu dünyada eşi benzeri görülmeyen bir zirvedir. Sadece Müslüman olan ülkelerden gelenlerin değil, diğer ülkelerde yaşayan müslümanların da katıldığı büyük bir ibadet toplantısıdır. Ancak bu büyük toplantının müslümanlar ve insanlık açısından çok büyük potansiyel faydaları vardır. Geçmişte olduğu gibi, dinî, ilmî, içtimaî ve de siyasî meselelerini konuşup çözüme kavuşturabilecekleri modern anlamda organizeli, düzenli, disiplinli bir kongre olamasa da, gönüllerin, ruhların uzlaşması vardır orada. Dilleri, ırkları, renkleri, kültürleri ve coğrafyaları farklı olmasına rağmen, inançları, duyguları, dertleri, dilekleri ve duaları aynı olan milyonların yürekleri ve yanık yakarışları vardır Arafat vakfesinde.

Arafat, insan türünün geçici yurdu Dünya ile ilk buluştuğu noktadır. İnsanlığın başladığı yerdir âdeta. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi mahiyetindeki Veda Hutbesini okuduğu yerdir. Bu kutsal mekânı ziyaret ederken kişi, kendini daha iyi tanımak, yolunu daha iyi tanımak, hayat yolculuğundaki yerini tanımak ve sonuçta Rabbini tanımak için neler yapabileceğini, bundan böyle nasıl bir yol izleyeceğini düşünmelidir. Çünkü insan olarak kendini, yeryüzündeki görevini ve sorumluluğunu doğru bir şekilde kavrayabilen kişiler yolunu şaşırmaz.

İnsan olarak kendimizi tanıyamazsak yolumuzu şaşırırız. Sonuçta hem kendimize hem de çevremize ve diğer yaratılmışlara karşı zararlı bir unsur hâline geliriz. İnsanlık tarihinde en acımasız, en kirli, en kötü yönelişlere de tanık olmak mümkündür, en güzel, en erdemli yönelişlere de. Önemli olan bu yelpazede bizim yerimizin bugüne kadar neresi olduğunu keşfedip bundan sonra neresi olması gerektiğini belirleyebilmektir. Bunun için Arafat önemli bir fırsattır. Çünkü Arafat marifettir.

Cebel-i Rahme, Arafat’ın doğu tarafında Hz. Peygamber (s.a.s.)’in eteğinde Arafat vakfesini yaptığı tepeciktir. Allah Resûlü (s.a.s.), Arafat vakfesini sırtını Rahmet dağına verip Kıbleye dönerek bu tepeciğin eteğinde yapmıştır. Bazı rivayetlerde burası, Âdem (a.s.) ile Havva validemizin Cennetten indikten sonra dünyada ilk defa buluştukları yer olarak anlatılmaktadır.

MÜZDELİFE

Müzdelife: Arafat ile Mina arasında, Harem sınırları içerisinde, Arafat Vakfesi’nden sonra ikinci vakfenin yapıldığı mukaddes yerdir. Toplam alanı 963 hektar olan ve günümüzde sınırları işaret levhalarıyla belirlenen Müzdelife, Mekke-i Mükerreme’ye 13 km. mesafededir. Peygamber Efendimiz, Veda haccında Arafat vakfesinin ardından Müzdelife’ye gelip Kuzah tepesine yakın bir yere inerek yatsı vaktinde akşamla yatsı namazını birleştirerek kıldırdı.  Müzdelife; İzdilaftan, yakınlık ve toplanmak manasına gelir. Bu adın verilmesi; . Hac mevsiminde Arafat’tan inen insanların toplanarak zikir, dua ve vakfe ile Allah’a yaklaşmaları sebebiyle,  Bu yerin Allah’a yaklaştırmasından dolayı verilmiştir

 

Yine Müzdelife;  Müzdelife, Hz. Âdem ile Hz. Havva Validemizin Arafat’tan sonra zifaf oldukları (buluştukları) yerdir.  İnsanların toplanıp bir araya geldikleri,  Akşam ve yatsı namazları yatsı vakti girdikten sonra birlikte kılındığı için “toplanma, bir araya gelme” anlamında Cem’ diye de adlandırılmıştır

 

Ayrıca bazı âlimler Kur’ân-ı Kerim’de; فإذا أفضتم من عرفات فاذكرواالله عندالمشعرالحرام “Arafat’tan indiğiniz zaman Meş’ari Haram yanında Allah’ı zikredin” 2 ayet-i kerimesinde geçen “Meş’ari Haram” ile Müzdelife’nin kastedildiğini söylemişlerdir. Diğer bazıları da bunun Müzdelife’de Peygamber Efendimiz’in vakfe yaptığı Kuzah Tepesi olduğunu ileri sürmüşlerdir. Müzdelife’de Kuzah Dağı’nın yanında Mescid-i Meş’ari Haram (Mescid-i Âdem) isminde bir mübarek mescid vardır.

 

Müzdelife Vakfesi Müzdelife’de vakfe yapmak vaciptir. Peygamber Efendimiz, Veda haccında Arafat vakfesinin ardından Müzdelife’ye gelip Kuzah tepesine yakın bir yere inerek yatsı vaktinde akşamla yatsı namazını birleştirerek kıldırdı. Rasülüllah Efendimiz fecre kadar dinlendikten sonra erkence kalkıp sabah namazını kıldırdı. Daha sonra devesine binerek Kuzah tepesine geldi ve Cenab-ı Hakk’ın; فإذا أفضتم من عرفات فاذكرواالله عندالمشعرالحرام “Arafat’tan indiğiniz zaman Meş’ari Haram yanında Allah’ı zikredin” emri doğrultusunda kıbleye dönüp tekbir ve tehlil getirdi, dua etti. Ortalık ağarıncaya kadar vakfesini sürdürdü. Güneş doğmadan Mina’ya hareket etti. Müzdelife, Peygamber Efendimiz’e üzerinde kul hakkı olanların da bağışlanacağına dair müjdenin verildiği, şeytanların ise perişan olduğu yerdir.

 

Efendimiz (a.s.) Arafat’ta ümmetinin affı için yaptığı duayı burada da tekrarlamış ve bunun ardından gülümsemişti. Bunun sebebi sorulunca “duasının Allah tarafından kabul edildiğini, bunu öğrenen şeytanın nasıl perişan olduğunu gördüğü için” 1 gülümsediğini ifade etmiştir. Hacıların güneş battıktan sonra Arafat’tan ayrılıp arefe gününü bayram gününe bağlayan geceyi sabah namazı vaktine kadar Müzdelife’de geçirmeleri Hanefi ve Şâfii mezheplerine göre sünnet, Malikilere göre mendup, Hanbelilere göre müstehabtır; belirli bir süre kalarak vakfe yapmak ise bu mezheplere göre vaciptir.

 

Müzdelife Vakfesinin Zamanı: Peygamber Efendimiz’in güneş doğmadan Müzdelife’den ayrılmasını esas alan Hanefilere göre vakfenin zamanı, kurban bayramı günü fecri sadıkın doğması (sabah namazı vaktinin girmesi) ile başlar, güneşin doğması ile biter. Bu süre içinde az bir vakit dahi olsa Müzdelife’de bulunursa vacip yerine gelmiş olur. Hanefi mezhebine göre fecirden önce veya güneş doğduktan sonra yapılan vakfe geçerli değildir

MİNA

Mina: Şeytan Taşlama Bölgesi

Mekke şehrinde bulunan Mina, özellikle şeytan taşlama ile bilinir. Hac ibadetini yerine getiren Müslümanlar Mina’da şeytan taşlar. Aşağıdaki satırlarda Mina bölgesi ile ilgili daha detaylı bilgileri okuyabilirsiniz. 

Mina, Müzdelife ile Mekke arasında ve Harem sınırları içinde bulunan bir bölgedir. Şeytan taşlama yerleri buradadır. Hacla ilgili kurbanlar da genellikle burada kesilmektedir.

Hz. İbrahim’in, Allah’ın emrini yerine getirmek üzere oğlu İsmail’i kurban etmek istemesi ve onun yerine kurban edilmek üzere Allah tarafından bir koç gönderilerek, insanın kurban edilmekten kurtulması olayı, burada meydana gelmiştir. Çeşitli kaynak eserlerde  bu olay şöyle anlatılmaktadır:

İbrahim (A.S.) bir zamanlar:

“Eğer Allah bana iyi bir evlât verirse, onu Rabbimin yolunda kurban edeceğim” diye adak yapmıştır. Allah Teâlâ İbrahim’e oğlu İsmail’i ihsan etti. İsmail, yürüyüp gezebilecek çağa gelince İbrahim (A.S.) rüyasında oğlunu kurban ettiğini görmüş ve bu rüya üç gece aynen tekrarlanmıştır. Önceden yaptığı adak rüyada Allah tarafından kendisine hatırlatılmış ve adağını yerine getirmesi istenmişti.

Bunun ilahi bir emir olduğunu anlayan İbrahim, oğlu İsmail’e: “Oğulcuğum bir ip ve büyük bir bıçak al, şu vadiye gidip ev için odun toplayalım” dedi. Baba oğul vadiye doğru yola çıktılar, ibrahim, kurban emrinden söz etmediğinden İsmail bu maksatia vadiye götürüldüğünden habersizdi. Şeytan hemen İsmail’in annesi Hacer’e gitti. Hz. Hacer o sırada evde idi. Şeytan Hacer’e:

“Ey İsmail’in annesi! İbrahim’in, oğlun İsmail’i nereye götürdüğünü biliyor musun? diye sordu. Hz. Hacer:

“Şu vadide bize odun toplamaya götürdü”

dedi.

Şeytan:

“O, İsmail’i kurban etmek için götürdü” deyin Hacer: Bir babanın çocuğunu boğazlayabileceğini nasıl düşünebiliyorsun? Senin dediğin gibi değil, O, oğluna çok şefkatlidir” dedi.

Şeytan:

“O, bunu kendisine Allah’ın emrettiğini söylü yor” dedi.

Allah’ın emri Söz konusu olunca Hacer, Allah’ın emrinin her şeyden üstün olduğunun inancı ile şöyle dedi:

“Eğer Rabbi bunu emretti ise, Allah’ın emrine uyması gerekir.” Şeytan Hz. Hacer’den ümidini kesti ve İbrahim’in arkasından yürümekte olan İsmail’e:

“Ey çocuk baban seni nereye götürüyor, biliyor musun?” dedi.

İsmail:

“Şu vadiden eve odun toplayacağız” diye cevap verdi.

Şeytan:

Vallahi baban seni kurban edecek” deyince 

İsmail:

“O, beni ne için kurban edecek, sen bir baba nin çocuğunu kurban ettiğini hiç gördün mü.”

dedi.

Şeytan:

“Rabbinin bunu kendisine emrettiğini sanıyor? dedi.

Bunun üzerine İsmail, Allah’ın emrine boyun eğeceğini bildirerek şöyle dedi:

“O, Rabbinin kendisine emrettiği şeyi yapsın. Ben de emri dinlerim ve ona itaat ederim.”

İsmail’i de kandıramayan şeytan bu sefer

İbrahim’in önünü kesti ve onu Allah’ın emrini yerine getirmekten vazgeçirmek istedi.

İbrahim (A.S.): “Vallahi ben Allah ‘in emrini o vadide mutlaka yerine getireceğim” dedi.

Rivayet edildiğine göre: Şeytan, İbrahim Aleyhisselâm’in önünü kesip onu Allah’ın emrini yerine getirmekten vazgeçirmeye uğraşınca, bugünkü Cemre-i Akabe (Büyük Şeytan) yanında İbrahim şeytana yedi taş attı. Cemre-i Vusta (Orta Şeytan) da tekrar önüne çıktı. İbrahim, (A.S.) burada da ona yedi taş attı. İbrahim, şeytanı Cemre-i Ulâ da (Küçük Şeytan) tekrar yetişti ve burada da ona yedi taş atınca şeytan oradan uzaklaştı.

Böylece İbrahim (A.S.) şeytana aldanmayıp Allah’ın yolunda olduğunu göstermiş oldu. Mina’da şeytan taşlama bize İbrahim Aley hisselâm’dan kalmıştır. Şeytanı taşlamakla, ona uymayacağımızı, her türlü şeytanî düşünce ve davranışlardan uzak kalacağımızı göstermiş oluruz.

Öyle ya, bir müslüman Allah’ın yolunu bırakıp taşladığı düşmanın peşinden gider mi? Şeytan taşlamak; her türlü kötü düşünce ve davranışlardan sakınmak ve şeytanı bırakıp Allah’ın emirlerine uymak hususunda müslümanlar için anlamlı bir uyarıdır.

İbrahim, (A.S.) oğlu ile başbaşa kalınca, ona Allah’ın emrini bildirmek üzere şöyle dedi: “Oğulcuğum ben rüyamda gördüm ki seni kurban ediyorum.”

İsmail (A.S.):

“Babacığım! Sana emrolunanı yap! İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın.” dedikten sonra: “Sen bunu anneme söyledin mi?” diye sordu.

İbrahim (A.S.):

“Hayır söylemedim” dedi.

İsmail babasına: “Keşke bunu bana evde söyleseydin de annemle helâllaşaydım.” dedi. Baba-oğul birbirleri ile kucaklaşıp ağladılar.

İsmail (A.S.):

“Babacığım, beni sıkıca bağla ve yüzükoyun yatır ve alnımı yere getir. Yan tarafıma yatırma ki yüzüme bakınca acıma hissi, Allah’ın emrini yerine getirmeye engel olur.

Beni boğazladıktan sonra gömleğimi anneme götürürsen belki onunla teselli bulur.” dedi.

İbrahim (A.S.):

“Oğulcağızım! Sen Allah’ın emrettiği şey hakkında bana ne güzel yardımda bulundun” dedi ve onu sımsıkı bağlayarak yüzükoyun yatırdı.

Bir baba düşünün ki Allah’ın emrini yerine getirmek için öz evladini, hem de çok sevdiği bakmaya kıyamadığı yavrusunu kendi eliyle kurban edecek derecede Allah’ın emrine teslim oluyor. Bir evlât düşünün, babasına o kadar itaatli ki, kendisini kurban etmek isteyen babasına; itiraz etmiyor, güçlük çıkarmıyor, aksine kayıtsız şartsız ona teslim oluyor, babasının, Allah’ın emrini yerine getirmesine yardımcı oluyor.

Aman Allah’ım!

Bu ne büyük teslimiyet.

Bu ne kusursuz itaat.

Bu ne zor bir imtihan. Bu, Allah’ın emri karşısında ne emsalsiz bir kulluk tablosu.

İbrahim için en zor an gelmişti. Yüzü koyun yatırdığı oğlunun yüzüne bakamadı, çünkü babalık şefkati buna engel idi. Aldığı emri yerine getirmek için bıçağı oğlunun boynuna çekti. Fakat ilâhî kudret o anda tecelli etti, keskin bıçak çocuğu kesmedi. Tam o sırada Allah tarafından:

“Ey İbrahim! Rüyana sadakat gösterdin! İşte sana oğlunun yerine bir kurbanlık! Al onu kurban et” buyuruldu. İbrahim yerinden doğrulup baktı ki, Cebrail Aleyhisselâm bir koç ile gelmiş yanında duruyor. İbrahim, (A.S.) İsmail’in yerine fidye olarak gönderilen koçu orada kurban etti ve oğlu kurban edilmekten kurtuldu.

Bu olaydan maksat bir insanın kurban edil. mesi değil, en zor şartlarda Allah’ın emrine itaatin derecesini ölçmekti. Gerçekten İbrahim ve İsmail, Allah tarafından çok zor bir imtihandan geçirilmiş, baba-oğul itaat, sabır ve teslimiyetin emsalsiz örneğini göstererek bu imtihandan başarı ile çıkmışlardır.

Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruluyor: “Şüphesiz bu, açık bir imtihan idi. Ve onun yerine fidye olarak büyük bir kurbanlık verdik.

Sonrakiler arasında onu (onun şerefli ismini) bıraktık. İbrahim’e selâm olsun. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. 

İşte bu tarihi olay, Hacda şeytan taşladığımız ve kurbanlarımızı kestiğimiz Mina da vuku bulmuştur.